Batı’da İsrail’e Karşı Sabır Tükeniyor mu?
İsral’in Filistin’e 2023 sonbaharından bu yana devam eden saldırılarına tepkiler artıyor. Şiddetin her geçen gün artmasıyla birlikte, Netanyahu hükümetine müttefiklerinden de sert eleştiriler geliyor.
ABD, Birleşik Krallık Kanada ve Fransa gibi geçmişte İsraile güçlü destek sunan ülkeler, Netanyahu’nun sivillere yönelik saldırıları ve Gazze’deki insani kriz karşısında İsrail Hükümetinin tutumunu sorgular hale geldi.
Netanyahu'nun Gazze'ye yönelik askeri operasyonları, uluslararası hukukun sınırlarını zorlayan ölçekte sivil kayıplara yol açtı. Bu durum, özellikle Biden yönetimi nezdinde İsrail'e verilen "koşulsuz destek" politikasının sorgulanmasına neden oldu. Kanada, Fransa ve Avrupa Birliği (AB), İsrail'in orantısız güç kullanımını eleştirirken, Birleşik Krallık kamuoyunda ve parlamentoda da benzer eleştiriler yükseldi.
ABD Bürokrasisinde İlk Çatlak: Josh Paul’un İstifası
ABD Dışışleri Bakanlığı’nın Siyasi-Askeri İşler Bürosunda görev yapan Josh Paul, 2023 Ekim’inde istifa ederek, ABD’nin İsraile verdiği desteği protesto etti.
Paul, ABD silahlarının Gazze'de sivillere karşı kullanılmasını etik bulmadığını ve bu durumun ABD'nin insan hakları ilkeleriyle çeliştiğini belirtti. İstifası, Washington'da İsrail politikalarına yönelik iç bürokrasideki ilk açık muhalefet adımı olarak görüldü.
Trump Dönemi: Gerilen İlişkiler
ABD Başkanı Donald Trump, başkanlığı döneminde Netanyahu ile yakın ilişkiler kurmuş ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak tarihi bir destek sunmuştu. Ancak 2025 yılı itibarıyla bu ikili ilişkinin gerildiğini söylemek mümkün. Trump, Netanyahu'nun Gazze savaşını uzatma stratejisini açıkça eleştiriyor ve bu savaşın ABD'nin Orta Doğu'daki yeni diplomatik hamlelerini sekteye uğrattığını düşünüyor.
Özellikle Trump'ın Suudi Arabistan, Katar ve BAE ile yaptığı temaslarda İsrail'i dışlaması dikkat çekti.
Buna rağmen, Trump hâlâ İsrail'e yönelik genel desteğini sürdürüyor. "Gazze Rivierası" olarak adlandırılan tartışmalı bir yeniden yapılandırma planını ortaya atan Trump, Netanyahu tarafından bu konuda desteklendi. Ancak Netanyahu'nun savaş stratejisindeki ısrarı, iki lider arasında stratejik ayrışmayı da beraberinde getiriyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Netanyahu Hakkındaki Tutuklama Kararı
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 2024 Kasım'ında Netanyahu ve dönemin İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı. Suçlamalar arasında Gazze’de sivillerin aç bırakılması, sivillere yönelik kasıtlı saldırılar ve insanlık dışı eylemler bulunuyor.
İsrail, UCM'nin yargı yetkisini tanımadığını belirtirken, bazı Avrupa ülkeleri –özellikle Macaristan ve Polonya– Netanyahu’yu ülkelerine gelmesi hâlinde tutuklamayacaklarını açıkladı. Buna karşın Fransa ve Birleşik Krallık gibi UCM’ye taraf ülkeler teorik olarak tutuklama kararını uygulamak zorunda. ABD ise bu karara sert tepki gösterdi; Donald Trump, UCM'ye yaptırım getiren bir başkanlık kararnamesi imzaladı. ABD’li bazı senatörler, UCM Başsavcısı Karim Khan’ı ve ailesini tehdit ederek mahkemeye siyasi baskı uygulamaya çalıştı.
Fransa, Kanada ve Birleşik Krallık’tan Sert Tepkiler
Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada, 2023 sonbaharından itibaren Gazze'de artan sivil kayıplar ve insani kriz nedeniyle İsrail'e yönelik tutumlarını sertleştirdi. İsrail'in askeri operasyonlarını durdurması ve Gazze'ye insani yardımın engelsiz bir şekilde ulaştırılması çağrısında bulundular.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarını "orantısız" ve "kabul edilemez" olarak nitelendirdi. Fransa, İsrail'e silah ihracatını durdurdu ve diğer ülkelere de benzer adımlar atmaları için çağrıda bulundu. Ayrıca, Fransa, İsrail'in Gazze'deki eylemlerini uluslararası hukuka aykırı bulduğunu belirtti.
Birleşik Krallık, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarını "ahlaki olarak savunulamaz" olarak tanımladı. İsrail ile serbest ticaret anlaşması müzakereler askıya alınırken, İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşimcilerine yönelik yeni yaptırımlar uygulandı. İsrail'in Londra Büyükelçisi de Dışişleri Bakanlığı'na çağırıldı.
Kanada eski Başbakanı Justin Trudeau ise, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarını "aşırı" ve "kabul edilemez" olarak nitelendirmişti. Kanada, İsrail'e yönelik silah ihracatını durdurdu ve insani yardımın Gazze'ye engelsiz bir şekilde ulaştırılması çağrısında bulundu.
Üç ülke, 19 Mayıs 2025'te ortak bir açıklama yaparak, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarını durdurmaması ve insani yardımın ulaştırılmasına izin vermemesi halinde "somut adımlar" atacaklarını belirtti.
Netanyahu’nun üç ülkenin uyarılarına karşı tepkisi ise sert oldu. Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada liderlerini Hamas'ı cesaretlendirmekle suçlayan Netanyahu, bu ülkelerin liderlerinin "tarihin yanlış tarafında" olduğunu ifade etti.
AB’nin Değişen Tutumu
AB’nin de son dönemde İsrail’e yönelik eleştirilerinin artırdığını söylemek mümkün. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi tarafından yapılan son açıklamada, sivillerin hedef alınması, orantısız güç kullanımı ve insani yardımın engellenmesi “kabul edilemez” olarak nitelendirildi. Ayrıca Batı Şeria’daki yerleşimci şiddeti kınanarak, İsrail’in failleri cezalandırmasının da altı çizildi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ise son yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'deki sivil altyapıya yönelik son saldırılarını "iğrenç" ve "orantısız" olarak nitelendirerek, İsrail’in insani yardımı engellemesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Von der Leyen ayrıca, Gazze ablukasının sona erdirilmesi ve sivillere yardımın derhal ulaştırılması gerektiğini de belirtti.
AB’nin son dönemlerde İsrail’ e yönelik daha eleştirel olmasında AB içindeki artan baskıların etkisinin olduğunu söylemek mümkün. Özellikle von der Leyen'in İsrail'e yönelik daha önceki tutumu sıklıkla eleştiriliyordu. Bazı AB yetkilileri ve üye devletler, von der Leyen'in İsrail'e verdiği desteğin orantısız olduğunu ve Filistinlilere yönelik ihlallere karşı yeterince sert bir tutum sergilemediğini belirtmişlerdi. Örneğin, İrlandalı Avrupa Parlamentosu üyesi Clare Daly, von der Leyen'i "Frau Genocide" olarak nitelendirmiş ve İsrail'in Gazze'deki eylemlerine karşı sessiz kalmakla suçlamıştı.
Yapılan son açıklamaların, AB’nin İsrail’e yönelik daha eleştirel bir çizgiye kaydığını göstermekte olduğunu ifade edebiliriz. Ancak bazı çevrelerce AB’nin İsrail’e yönelik tepkilerin hâlâ yetersiz bulunarak daha somut adımlar atılması gerektiği savunulmaktadır.
Tepkiler Neden Son Dönemde Arttı?
Kasım 2023’ten bu yana Netanyahu hükümetine destek veren ülkelerin son dönemlerde tutumlarının değişmesi de bir başka dikkat çekici nokta olarak görülüyor. Değişen tutumlar ve sertleşen eleştirilerin nedenleri hakkında uzmanlar birkaç farklı konu başlığının altını çiziyor:
1. Uluslararası Hukuk ve İnsani Kriz Endişeleri
İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonları, özellikle Refah saldırısıyla birlikte, çok sayıda sivilin ölümüne neden oldu ve bu durum uluslararası insancıl hukukun ihlali olarak değerlendirildi. UCM Başsavcısı Karim Khan'ın Netanyahu hakkında savaş suçu iddiasıyla tutuklama emri talep etmesi, bu bağlamda önemli bir gelişme olmuştur. Fransa ve Almanya gibi ülkeler, daha öncesinde UCM'nin bağımsızlığını ve uluslararası hukukun üstünlüğünü desteklediklerini ifade etmişlerdi. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Fransa, İsrail’in askeri operasyonlarını “orantısız” ve “kabul edilemez” olarak tanımlayarak silah ihracatını durdurdu. Almanya ve Birleşik Krallık da UCM’nin bağımsızlığına ve uluslararası hukukun üstünlüğüne desteklerini yineledi.
2. İç Kamuoyu Baskısı ve Siyasi Dinamikler
Batı’da, özellikle üniversitelerde ve genç seçmenler arasında Filistin yanlısı protestoların artması, hükümetlerin İsrail'e yönelik politikalarını gözden geçirmelerine neden oluyor. ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinde yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın desteğinin giderek Filistin’e kaydığını gösteriyor. Bu gelişmelerin, özellikle seçim baskısı da yaşayan hükümetlerin İsrail’e koşulsuz destek politikaları konusunda daha temkinli davranmalarına neden olduğunu söylemek mümkün.
3. Netanyahu'nun Siyasi Stratejisi ve Uluslararası Tepkiler
Netanyahu'nun aşırı sağcı ortaklarla kurduğu koalisyon ve Gazze'ye yönelik saldırıların sürekliliği Batılı ülkelerde rahatsızlık yarattı. Birçok analizde, Netanyahu'nun savaşı sürdürerek iktidarda kalma stratejisinin Batılı müttefikler tarafından da sorgulandığı belirtiliyor. Bu strateji, hem Netanyahu hükümetinin kendi halkından gördüğü desteğin azalmasına, hem de ABD ve diğer Avrupalı müttefiklerinin İsrail ile ilişkilerini yeniden değerlendirmesine neden oluyor. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, Trump gibi geçmişte Netanyahu'ya yakın duran isimler bile, İsrail'in savaş stratejisinin ABD'nin Orta Doğu diplomasisini zora soktuğunu dile getiriyor.
4. Uluslararası İmaj ve İkili İlişkiler Dengesi
Batılı ülkeler, İsrail'e karşı eleştirilerini artırarak hem küresel güneyle olan ilişkilerini dengelemeye hem de çifte standart eleştirilerini azaltmaya çalışıyorlar.
Özellikle Ukrayna Savaşı’nda uluslararası hukuk ve sivillerin korunması temalarını öne çıkaran bu ülkeler, İsrail'e bu kadar geniş bir muafiyet tanımanın inandırıcılıklarını zedelediğinin farkına varmış olabilirler. Batılı ülkeler, Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya'ya karşı sert yaptırımlar uygulamış, uluslararası hukuk ve insan hakları ihlallerine karşı sıfır tolerans politikası izlemişti. Ancak aynı ülkelerin İsrail'e yönelik daha çekimser bir tutum sergilemesi kamuoyu nezdinde çifte standart eleştirilerine yol açıyor. Netanyahu'ya yönelik eleştirilerin ve tepkilerin son dönemde artması ise, çifte standart söylemlerine yönelik geç de olsa bir refleks olarak yorumlanmaktadır.
Gerçek Bir Politika Değişikliği mi?
Bir başka konu ise, Batı tarafının son zamanlarda İsrail’e yönelik eleştirilerinin ne kadar samimi ve sürdürülebilir olduğu yönünde. Birçok uzman bu eleştiriler konusunda ikiye bölünmüş durumdalar,
Eleştirilerin sembolik ve geçici olduğu görüşü: Bazı uzmanlara göre Batının son dönemde İsrail’e karşı sert tepkiler vermeye başlaması, daha çok iç kamuoyundaki tepkileri azaltmaya yönelik sembolik adımlar görülüyor. Liderlerin İsrail’e yönelik ciddi bir yaptırım uygulayacağı veya politika değişikliği yapacağı düşünülmüyor.
Baskı unsuru olarak kullanılan eleştiriler: Diğer görüşe göre ise bu eleştiriler, Netanyahu hükümetine açık bir mesaj niteliği taşıyor ve İsrail’in savaş sonrası döneme dair plan yapmaya zorlandığına işaret ediyor.
Netanyahu’nun İkilemi
Son dönemlerde müttefiklerinden gelen Gazze saldırılarını son erdirmesi yönündeki tepkilerle birlikte, Netanyahu’nun bir ikilem içerisinde kaldığını söylemek mümkün: Ya savaşı sonlandırarak koalisyonunun çökmesini göze alacak, ya da devam ederek uluslararası desteği kaybedecek.
Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları, Hamas’a ulaşabilecek yardımların Gazze'ye girmesi halinde hükümetten çekileceklerini belirtmişti. Ancak henüz bu tehditlerini hayata geçirmediler. Öte yandan şu an yapılacak bir seçimde Netanyahu’nun bloğunun çoğunluğu kaybedeceği düşünülüyor.
Siyasi analizlere göre Netanyahu, 2026’daki seçimler öncesinde savaşı kendi lehine nasıl kullanabileceğini de düşünüyor. Ancak artan baskılar, savaşı Hamas’ı tamamen yok etmeden bitirmeye zorlayabilir. Öte yandan İsrail halkının bir kısmnın da savaşın sona erdirilmesinden yana olduğunu belirtmekte fayda var.
Muhalefet liderlerinden Yair Golan, Netanyahu’yu ülkenin itibarını zedelemekle suçlayarak, İsrail’in eski Güney Afrika gibi uluslararası alanda dışlanmış bir devlet olma yolunda ilerlediğini ifade etti.
Buna ek olarak, Netanyahu’nun Gazze’de farklı bir Filistin yönetiminin kurulmasına karşı çıkması, müttefiklerin savaşı bilinçli olarak uzattığını düşünmesine yol açtı. Bu da kalıcı bir İsrail işgali şüphesi doğurdu.
Özetleyecek olursak, Netanyahu hükümetinin Gazze’ye yönelik devam eden ağır saldırıları, uluslararası kamuoyunda ve hatta yakın müttefikler arasında dahi giderek artan bir rahatsızlık yaratıyor. Josh Paul'un istifası, bu rahatsızlığın ABD bürokrasisinde ne kadar derinleştiğini gösterirken; Trump ile Netanyahu arasındaki gerilim, İsrail'in yalnızca Demokratlar nezdinde değil, Cumhuriyetçi çevrelerde de tartışmalı bir aktör haline geldiğini gösterir nitelikte. UCM'nin Netanyahu hakkında verdiği tutuklama kararı ise uluslararası hukukun işlerliği ve Batı’nın çifte standart politikalarının sorgulanması açısından ciddi bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Son günlerde Kanada, Fransa, Birleşik Krallık ve AB’den gelen eleştiriler de Batı'nın İsrail'e yönelik tutumu, artık daha eleştirel ve temkinli bir çizgiye kaymış durumda olduğunu gösteriyor. Netanyahu’nun bu durumda Gazze’ye yönelik saldırılarına devam edip etmeme konusunda nasıl bir yol izleyeceği de merak ediliyor.